Türkiye bir deprem ülkesi olarak bilinir. Uzmanlar sürekli olarak bu konuda uyarılarda bulunurken, doğa olaylarının aslında suçu olmadığını vurgularlar. Yanlış kentleşme ve olmaması gereken yerlerde yapılaşma, deprem gibi doğal afetlerin etkilerini arttırır. Bu durum, 169 yıl önce Ağrı’da yaşanan volkan patlamasının ardından Ahura Köyü’nün yok olması gibi örneklerle karşımıza çıkar.

Volkanlar, yeryüzüne besleyici elementler taşıyarak verimli tarım alanları oluştururlar. Ancak volkanik patlamaların da olumsuz etkileri vardır. Örneğin, 137 yıl önce yaşanan İncirli Ada patlamasının hâlâ etkisini sürdürdüğü ortaya çıkmıştır. Bu gibi patlamalar, sismik hareketlilik ve yer deformasyonuna neden olabilir.

Türkiye’de toplam 16 yanardağ bulunmakta olup, bunların 10’u aktiftir. Bu volkanlar sadece kendi çevresini değil, sınırlarının dışındaki bölgeleri de etkileyebilir. Bu nedenle, nüfusun yüzde 92’sinin afetlerle karşı karşıya olduğu düşünülürse, volkanik patlamaların ve depremlerin etkileri büyük önem taşır.

Manisa’daki Kula ve Aksaray’daki Hasan Dağı gibi volkanlar, aktif olmaları nedeniyle sürekli takip edilmelidir. Bu volkanların etkisiyle oluşabilecek patlamalar, depremlere yol açabilir. Bu nedenle, yerleşim yerlerinin bu risklere karşı planlanması ve koruma alanlarının oluşturulması gerekmektedir.

Sonuç olarak, doğal afetlerle başa çıkmak için bilimsel verilere ve uzman görüşlerine önem verilmelidir. Nüfusun yoğunlaştığı bölgelerde volkanik patlamalar ve depremlere karşı tedbirler alınmalıdır. Aksi takdirde, yaşanabilecek felaketlerin boyutu büyük olabilir. Bu konuda Mustafa Kemal Atatürk’ün “Hayatta en gerçek yol gösterici bilimdir, fendir” sözü akılda tutulmalıdır.

Paylaş:

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir